
Altı dil biliyor; ama en iyi, oyaların dilinden anlıyor
SEVİNÇ ÖZARSLAN
Eskiden kocaya darılmak, kaynanayla atışmak, eltilerle kavgaya tutuşmak edebe aykırı olduğu için kadınlar dile getiremedikleri hislerini oyalar aracılığıyla anlatırlarmış.Oya, sözsüz bir lisan Anadolu kadını için. Bir nevi ifade aracı. Kadınların iç dünyalarının en güzel ifadesi. Öfke, kızgınlık, sevinç, üzüntü, acı her türlü duygu oyaların ilmeklerinde anlam bulmuş bu coğrafyada.
Bu nedenle Anadolu’da yapılan her oyanın özel bir adı var. Kaynanasına iyi bir mesaj iletmek isteyen yeni gelin, çayır çimen oyası işlenmiş yemeni hediye ediyor ki, aramız çayırlar gibi püfür püfür, çimenler gibi iç açıcı olsun diye. Hayatından hoşnut olmayan bir gelin kıllı kurt oyası işlenmiş yemeni ile arz-ı endam ediyor sokaklarda. Feleğin çemberinden geçmiş bir kadının yemenisini ise çarkıfelek oyası süslüyor. Mutlu olamayıp, gün yüzü göremeden kocasından ayrılan kadın, ağıtını çarkıfelek oyasına yakıyor. Genellikle karı-koca, elti, gelin-kaynana arasındaki ilişkilere atıfta bulunan anlamlar taşıyor oyalar. Her ilmek, ilişkileri düzenlemek için atılmış sanki. Kaynana dili, berber aynası, gülen bebek oyası, Medine çiçeği, kirpik oyası, baharlı biber, enginar çiçeği oyası… Günümüzde antika gibi bir değer taşıyan oya, el emeği göz nuru bir el sanatı. Hangi gözler, nasıl dizmiş o incecik sıraları? Akıl sır ermiyor o düğümlere… Pul, resim, mendil, tesbihin koleksiyoneri olur da bu kadar anlam içeren oyaların meraklısı olmaz mı? Elbette ki, içine oya sevdası düşmüş bir kadının oyalarla yolu kesişmiş en nihayetinde. Emine Semra Erkan tam 40 yıldan bu yana oya topluyor. Evinin içi kutu kutu oyalarla dolu. Tam 600 çeşit.
İstanbul doğumlu olan Emine Hanım, Alman Lisesi’nden mezun olduktan sonra hemen evlenince yüksek tahsil yapamamış. Ama 6 dil bilmenin avantajıyla pek çok işyerinde çalışmış. Rehberlik yapmış, büyükelçiliklerde çalışmış, gemilerde hostes olarak görev almış. Erkan’ı aslında eski reklamları hatırlayanlar belki tanıyabilir. Ünlü fotoğrafçı Sami Güner’e fotomodellik yapmış zamanında. Türk Ticaret Bankası’nın el ilanlarını süsleyen kadın resimleri ona ait. Emine Semra Erkan, rehberlik yaptığı yıllarda her gittiği yörede kadınların başlarındaki yemenilerin oyasına vurulmuş. Önceleri rengini, motiflerini beğendiği için, bazılarını da kıyafetlerine uygun olduğunu için almış. Erkan, koleksiyon yapmaya nasıl karar vermiş? Oyalardaki motiflerin çoğu doğadan alınmış. Çiçek, ağaç, yaprak, hayvan motifleri ve geometrik şekiller… Bir de güncel olayları ve ünlü isimleri hatırlatan isimler konmuş oyalara. Mesela Zeki Müren eli, Türkan Şoray kirpiği, subay düğmesi, Atatürk çiçeği, kaymakam gülü, paşa yıldızı gibi. Paranın, pulun, malzemenin olmadığı yokluk yıllarında ise kadınlar sapla samanla, papatyayla, çikolata kağıtları ile işlemişler oyalarını. Erkan, “Para, pul, malzeme yok ki, ne yapsın kadınlar? İnsan beyninin sonsuzluğunu gösteriyor tün bunlar. Bugün herkes tasarım okullarına gidip bir şeyler öğrenmeye çabalıyor. Bu kadınlara kim öğretmiş?” diyor.
Erkan, yırtık pırtık da olsa orijinal ve hikâyesi olan bir oyayı mutlaka alıyor. İstanbul dışına çıktığında sokaklarda yürürken gözü hep kadınların başlarındaki yemenilerde geziyor. Değişik bir oya görürse yoldan geçeni bile durduruyor. Elbette bu kadar oyanın saklanması en az yapılması kadar maharet gerektiriyor. Erkan, “Bazılarının içi parçalanmış oluyor. Eski yemeni ya da kreplerle tamir ediyorum onları. Bir oyayı aldığım zaman ilk önce rüzgârlı bir havada balkona seriyorum, çünkü rüzgâr bütün tozlarını yıkıyor. Ondan sonra içeride rutubeti gitmesi için bir süre bekletiyorum. Rutubet, tekstilin en büyük düşmanıdır. Nem oyayı mahveder. Daha sonra ütülüyorum. Gerekiyorsa kolalıyorum ama her oya kolalanmaz. Sonra yörelerine göre sınıflandırdığım karton kutulara yerleştiriyorum oyalarımı. Kutuları şişle delerek hava almalarını sağlıyorum. Dökülecek kadar ince olan yemenileri ayrıca başka yemenilere sararak kaldırıyorum.” diyor.
HANGİ OYA NE DİYOR?
Gelin adayı evlenmeden önce kaynanasına çayır çimen oyası yapıp yolluyor; bu, ‘aramız çayır çimen gibi huzurlu, ferah, çiçek gibi olsun’ anlamını taşıyor.
Hayatından hoşnut olmayan gelin kıllı kurt oyalı yemeni yapıp takıyor.
Gelinin kaynanasıyla arası iyi değilse mezar taşı oyası işliyor. Bu, ‘Aramızdaki soğukluk mezara dek sürecek’ manasını taşıyor.
Kocasıyla veya kaynanasıyla arası iyi olmayan gelinler ise biber oyası yapıyor. ‘Aramız biber kadar acı anlamına geliyor.
Özellikle Mudurnu yöresinde yapılan çınar yaprağı oyası, uzun ömür ve bilgelik temennisi için işleniyor.
Portakal çiçeği, olgunlaşmış meyvesi ile aynı zamanda ve dalda yer alan tek çiçek. Bu nedenle yapılan portakal çiçeği oyası doğumla ölümü, gençlikle olgunluğu, ümitle maziyi ifade ediyor.
Zilli maşa oyası anonim bir oya çeşidi. Halk arasında kavgacı, geçimsiz, eli maşalı insanları simgeliyor. Kötü ruhları kovaladığına inanılıyor. Zilli maşa aslında bir müzik enstrümanı. Dansözlerin zillerine benzetiliyor. Bir de karagöz oyununda, karagöz oynatıcısı hayalinin oyuna ara verdiği zaman çaldığı alete zilli maşa adı veriliyor.
Çarkıfelek oyasını, mutlu olamayıp eşinden ayrılan kadınlar işliyor.
Kütüle oyası Adana’da yapılan bir oya. Nikâhtan sonra gelin, eltisine kütüle oyası veriyor ki, aramız çiçek gibi olsun diye.
Umudun, aşkın ve bekaretin sembolü olan sümbül oyası Tokat’ta yapılıyor.
Kaynana dili oyası, acı ve çok konuşan kaynanaları ifade ediyor.
Çok şık olan oyaya saray süpürgesi denilmiş
Zaman Gazetesi Cumartesi eki (alıntı)