28 Haziran 2007 Perşembe

EV AKSESUARLARI


( Ev minderi sevenler için güzel bir seçenek)


( Makromeden yapılan çiçeklik)

( Halamın kızı Yasemin'in okulda yaptığı folyo çalışması)

( Mutfaklarda süs olarak kullanılan bereketliğin duvar süsüyle buluşmuş hali)


( Osmanlı kılınçları da hoş bir dekor oluşturuyor)

( Farklı bir duvar süsü)


















26 Haziran 2007 Salı

RENKLERİN FISILDADIKLARI

Siyah: Hırsın bir ifadesidir. Bizde ve batıda siyah, matemi simgelerken Japonya’da mutluluğun simgesidir. Fonda kullanıldığında karamsarlığı çağrıştırır. Işığı yok eder. Konsantrasyonu en çok getiren renktir. Einstein, konsantreolabilmek için perdeleri siyah, gün ışığı olmayan bir odaya girer ve öyle düşünürmüş.


Mavi: Freud, maviyi ’sakin’ diye niteler. Faber Birren ise tansiyonu düşürdüğünü söyler. Araplar ise mavi taşların kanın akışını yavaşlattığına inanırlar. Nazar boncuğu o yüzden mavi taşlıdır. Sakinleştirici bir renktir, batıda bu etkisi yüzünden intiharları azaltmak için köprü korkuluklarını maviyeboyarlar. Mavi ve özellikle lacivert kozmik bir renk olarak kabul edilir, sonsuzluğu, otoriteyi ve verimliliği çağrıştırır. O yüzden dünyadaki firmaların yarısından fazlası logolarında maviyi kullanırlar.


Mor: Nevrotik duyguları açığa çıkardığı, insanları bilinç altında korkuttuğu tespit edilen bir renk.


Sarı: Geçiciliğin ve dikkat çekiciliğin ifadesidir. O yüzden tüm dünyada taksiler sarıdır. Dikkat çeksin ve geçici olduğu bilinsin diye. Araba kiralama firmaları logolarında hep sarıyı kullanırlar.


Beyaz: İstikrarı, devamlılığı ve temizliği simgeler. Beyaz elbiseler sizin temiz olduğunuz imajını verir.


Kırmızı: Dikkat çeken ve insanı uyaran bir renktir. Ağırlıklı olarak kırmızı giyen ve kullananlar, insanlar arasında dikkat çekmek ve fark edilmek isteyen kişilerdir. İnsanı uyaran ve dikkat çeken bir renk olması yüzünden kırmızı, genellikle işaret dilinde ve levhalarda kullanılır. Günlük hayattaki yasaklayıcı ve kısıtlayıcı işaretler genelde kırmızıdır. Kırmızı alarm, kırmızı kart, kırmızı ışık, insanı aynı zamanda şuuraltı olarak da uyarıp bazı mesajlar verir. Birçok zehirli hayvanın da kırmızı ve sarı gibi uyarıcı renklere sahip olduğu ve bununla "Bana yaklaşma!" mesajı verdiği bilinir. Bu renk, kalbin uyarılmasında ve kalb atışının hızlanmasında tesirli olup, kan dolaşımının artmasını sağlar.


Lâcivert: Gücü, otoriteyi, ciddiyeti ve resmiyeti temsil eder. Üniformaların ve resmi kıyafetlerin çoğunda lâcivert vardır. Resmi kurumlar ve bazı firmalar amblemlerinde lâcivert ve tonlarını kullanır. Ciddi ve sorumluluk sahibi olarak bilinmek isteyen insanlar, lâciverti fazla tercih ederler..


Kahverengi: Sıradanlığı ve mütevazılığı temsil eder. Toprak, kahverengi renktedir ve en mütevazı maddedir. Kahverengi tonu fazla olan ortamlar insanı bunaltabilir. Bu yüzden insanların uzun süre oturması istenmeyen mekânlarda kahverengi ton fazla kullanılır. İnsanlar arasında dikkat çekmek istemeyen kişiler, kahverengi tonlu kıyafetleri fazlaca tercih ederler.

Yeşil: Huzuru, hayatı, büyümeyi ve mutluluğu temsil eder. Tabiatta bol miktarda yeşil ve yeşilin tonları görülür. Yeşil dinlendirir, psikolojik durumu dengeler ve gevşetir. Rahat hareket etmeyi sağlar. Yeşilin insan ruhu ve bedenindeki dinlendirici tesirleri, kaygı ve depresyona iyi gelir. Yeşil bir ortamda insanlar kendilerini daha enerjik ve canlı hissederler. Bu rengin hakim olduğu mekânlar daha geniş görülür. Derin ve yavaş nefes almayı kolaylaştırır. Trafik işaretlerinde otoyolu ifade eden yeşil tabelalar genişlik ve rahatlık mesajı verir. Yeşili bolca kullanan kişiler yardım etmeyi severler ve insancıldırlar.


Pembe: Mutluluğu ve canlılığı temsil eder. Aynı zamanda dikkat çeken bir renktir. Özellikle kız çocuk eşyalarında fazla miktarda kullanılır. İştahı azalttığı bilinir.


Turuncu: Gençliği, canlılığı ve dinamizmi temsil ettiği gibi mutluluğu da temsil etmektedir. Dikkat çeken bir renktir. Yol bakım çalışanları turuncu elbiseler giydiklerinden dikkati hemen çekerler. Turuncu, iştahı ve sindirim sistemini uyarır. Turuncu, bağışıklık sistemine müspet tesir eder. Duyguların ifadesini kolaylaştırır. Depresyonun azaltılmasında yardımcıdır. Aktif, canlı, sabırsız ve neşe dolu insanlar, turuncunun tonlarını tercih ederler.

MUTFAK TAKIMLARI

( Kedili mutfak takımına ne dersiniz)











( Bunlar da çiçekli mutfak takımı sevenlere)



BİR TEK GÜLÜMSEME

Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi.Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Bu hava içinde yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmediğini hatırladı. Hemen bir not yazdı yolladı.
Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki, her öğlen yemek yediği lokantada, garson kıza yüklü bir bahşiş bıraktı.
Garson kız ilk defa böyle büyük bir bahşiş alıyordu. Akşam eve giderken , kazandığı paranın bir kısmını köşe başında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı.
Adam öyle ama öyle minnettar oldu ki.. iki gündür boğazından aşağı lokma geçmemişti. Karnını doyurduktan sonra, bir apartmanın bodrumundaki tek göz odasının yolunu ıslık çalarak tuttu. Öyle neşeliydi ki, bir saçak altında titreyen köpek yavrusunu kucağına alıverdi.
Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu. Sıcak odada bir o yana bir bu yana koşturup durdu.
Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sardı. Bir yangın başlamıştı. Dumanı koklayn köpek öyle bir havlıyordu ki , önce fakir adam uyandı, sonra bütün apartman halkı.
Anneler babalar dumandan boğulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp , ölümden kurtardılar.
Bütün bunların hepsi , ama hepsi beş kuruşluk bir maliyeti bile olmayan bir tek GÜLÜMSEME sonucuydu.

25 Haziran 2007 Pazartesi

KIZ BEŞİKTE, ÇEYİZ SANDIKTA









Çeyiz geleneği devam ediyor ama hazırlanış gerekçesi değişti. Anadolu'da birçok genç kızın daha çocuk yaşlarda el emeği göz nuru harcayarak hazırladığı paha biçilmez çeyizler, Osmanlı döneminde gelin olacak genç kızın tek serveti idi.Osmanlı döneminde kadınlar, kız çeyizine büyük önem verirdi. Bu, o dönemde, kız çocuğunun evlendikten sonra, miras paylaşımından erkek kardeşinin yarısı kadar hak almasından kaynaklanırdı. Erkek çocuk 2 hisse alırsa, kız çocuk 1 hisse alırdı. Bu geçmişte öyleydi, ama şimdi de sadece bir kültürel olgu değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik değeri olan bir olgudur."Kocaya mal mı götürüyorsun?"Aslında kız, aileden hiçbir şey alamazdı. Çünkü 'Kocaya mal mı götürüyorsun?' diye ayıplanır ve kendine düşen hisseyi, kardeşine bağışlamak zorunda bırakılırdı. Bu nedenle kız anneleri, maddi anlamda kendi çektikleri sıkıntıları, kızlarının çekmemesini istedikleri için, yükte hafif, pahada ağır olan çeyizler hazırlarlardı. Çeyiz, o dönemlerde, mümkün olduğu kadar paraya dönüşebilecek eşyalardan oluşurdu.Osmanlı döneminde çeyizin asıl amacı budur, yani kızı desteklemektir.
Eski geleneksel yaşamda sandık çeyizi, kız bebesinin doğmasıyla başlar ve genç kızın evlenmesine dek sürerdi. Bunun için de "Kız beşikte, çeyiz sandıkta" denirdi. Sandığa önce bir don konurdu; kız 'donansın' diye. Bu inancın nedeni, çeyizi az olan kıza "Sen bize donsuz geldin" denmesidir. Bu sözleri hiçbir kadın duymak istemez. O nedenle kız bebesi doğar doğmaz sandığa don konmasının nedeni budur.Çeyiz sanığının manevi olarak en değerli hazinesi 'oya', Anadolu'da söz hakkı kısıtlı gelinin, ince ve imalı bir mektubudur. Anadolu'nun birçok köy, kasaba ve kentlerinde, insanlar sustuğu zaman, renkler, motifler, çevreler ve oyalar konuşur.



24 Haziran 2007 Pazar

DANTELLİ DAMAT BOHÇASI



Damadını seven bir kayınvalide böyle güzel bir damat bohcası hazırlayabilir, değil mi? Eltimin annesi azmetmiş bu bohçayı hazırlamış. Özellikle Denizli'nin ilçelerinde nişan sırasında karşılıklı verilen bohça hazırlanışına çok önem verilir.Şu anda eltim bu bohçayı (ikinci resimde) vantilatör örtüsü olarak kullanıyor. Vantilatör örtüsü olarak da çok şık.

ODA TAKIMI



Komşumuz Asiye'den fotoğrafladığım oda takımları.Birinci model benim favorim.Keşke zamanım olsaydı da örebilseydim.

23 Haziran 2007 Cumartesi

HAVLU KENARLARI















Türk hanımlarının her yere örtü örtme merakı olduğu söylenir. Bence bu meraktan değil estetik anlayışlarından, evlerinin güzelliğine güzellik katmak istemelerinden kaynaklanmakta.Hem zamanı değerli kılmak için güzel bir uğraşı.Havlu kenarlarındaki dantellerde bu inceliği yansıtmakta.

HAYATA ÇOCUK GÖZÜYLE BAKMAK




Çocukluk eminim çoğumuzun tatlı bir gülümsemeyle hatırladığı bir dönemdir.Ama maalesef göz açıp kapayıncaya kadar pır diye uçup gitmiştir hayatımızdan. Bazan bir sene öncesinde olan olayları bile hatırlayamam. Ama çocukluk dönemlerim hala hafızamın bir köşesinde. Soğanı , sarmısağı ellerimi kokutur diye iki tane kaşıkla yada bir bezle tutmam, 7 yaşımda annemin gelinliğini giyip 'Ben gelin oldum' diye sokakta koşturmam, değnekten yaptığı bebeklerime giysiler dikmem , gizli gizli bayram şekerlerini aşırmam hala aklımdadır:)
O dönemde hayal dünyamız da zengindi. dağlar, gökyüzü, ay dede bir başka önemliydi benim için. Dağların heybetinden korktuğum için , dünyanın dağlarsız daha güzel olacağını düşünürdüm.Dağlar ne işe yarıyor diye sorsam da cevap veren olmazdı zaten.Aydedenin geceleyin yeterince ışık vermemesine kızar, onunda olmasını istemezdim. Aslında her çocuk benim gibi dünyadaki bu mükemmel yaratılışı bir şekilde keşfetme peşinde.Ama şimdi hayatımız alışkanlık perdesiyle gölgelendiğinden, güzelliklerin de farkına varamaz olduk.Hayallerimizde okullarda verilen ezber eğitimle çoktan öldürüldü.
Geçenlerde elime çocuklar için yazılmış denemeleri içeren 'Yıldızlı Atlas' adlı bir kitap geçti.Bir an çocukluğum gözlerimin önünde canlandı. Yazar Burhan eren o kadar güzel denemeler yazmış ki bloğuma koymadan edemedim. İşte onlardan bir tanesi.

BİR KUŞ TUT İÇİNDEN
-Bir sayı tut içinden.
-Tuttum.
-İkiyle çarp. Onbeş ekle.Sonra ikiye böl.Tuttuğun sayıyı çıkar bu sayıdan.Yedibuçuk kalır geriye.Yedibuçuğu al, dondurmacıya git.Vişneli bir dondurma ısmarla kendine.
-Bir renk tut içinden.
-Tuttum.
-İçindeki resmin gökyüzünü boya tuttuğun o renkle.Sonra içine doğru eğil ve boyadığın resmi izle.
-Bir tren tut içinden.
-Tuttum.
-Bin o trene.Tren ağır ağır ayrılsın içindeki istasyondan.Sonra pencereye çık. Ağaçlar, evler ve direkler akıp gitsinler önünden.
-Bir sokak tut içinden.
-Tuttum.
-Bahçeli evler olsun tuttuğun sokakta.bahçelerde ağaçlar olsun, ağaçların dallarında kuşlar.....Kuşların ötüşünde bir şarkı.... Şarkıda bir şenlik!...
-Bir çiçek tut içinden.
-Tuttum.
-Akşam sefası mı?
-Nasıl bildin?
-Bir mevsim tut içinden.
-Tuttum.
-Tuhaf bir mevsim olsun. Bir yanımızda kar yağsın, bir tarafımızda güneş açsın.Bir yanınımzdaki ağaç yapraklarını döksün, bir yanımızdaki ağaç çiçek açsınLeylekler hem gitsin, hem gelsin.Ah diyelim biz, bu kaçıncı mevsim?
-Bir yıldız tut içinden.
-Tuttum.
-Bir yıldız daha tut içinden .Sonra bir yıldız daha.İçindeki yıldızlar çok olursa, ipil ipil aydınlık olur için.
-Bir kuş tut içinden.
-...........uçuyor, TUTAMIYORUM!






22 Haziran 2007 Cuma




Amcamın kızı Feyza'nın çeyizinden fotoğrafladığım bir seccade.Gerçekten renklerin uyumu çok güzel olmuş.Türk hanımları dantelde olduğu gibi işlemelerde de çok maharetliler.Arnavut hanımların bu tür elişleriyle meşgul olduğunu pek görmedim. Onlarında kendine has boncuk işleri ve halı dokumaları var.İnşallah Arnavutluk'a gittiğimde onları da fotoğraflayıp sizlerle paylaşacağım.

21 Haziran 2007 Perşembe

KABARTMALI DANTEL








Misafir odalarını güzelleştirmek isteyenler için çok güzel alternatif bir dantel modeli.Ama ütülemesi zormuş.benden söylemesi.

OYALARIN DİLİ



Altı dil biliyor; ama en iyi, oyaların dilinden anlıyor
SEVİNÇ ÖZARSLAN
Eskiden kocaya darılmak, kaynanayla atışmak, eltilerle kavgaya tutuşmak edebe aykırı olduğu için kadınlar dile getiremedikleri hislerini oyalar aracılığıyla anlatırlarmış.Oya, sözsüz bir lisan Anadolu kadını için. Bir nevi ifade aracı. Kadınların iç dünyalarının en güzel ifadesi. Öfke, kızgınlık, sevinç, üzüntü, acı her türlü duygu oyaların ilmeklerinde anlam bulmuş bu coğrafyada.
Bu nedenle Anadolu’da yapılan her oyanın özel bir adı var. Kaynanasına iyi bir mesaj iletmek isteyen yeni gelin, çayır çimen oyası işlenmiş yemeni hediye ediyor ki, aramız çayırlar gibi püfür püfür, çimenler gibi iç açıcı olsun diye. Hayatından hoşnut olmayan bir gelin kıllı kurt oyası işlenmiş yemeni ile arz-ı endam ediyor sokaklarda. Feleğin çemberinden geçmiş bir kadının yemenisini ise çarkıfelek oyası süslüyor. Mutlu olamayıp, gün yüzü göremeden kocasından ayrılan kadın, ağıtını çarkıfelek oyasına yakıyor. Genellikle karı-koca, elti, gelin-kaynana arasındaki ilişkilere atıfta bulunan anlamlar taşıyor oyalar. Her ilmek, ilişkileri düzenlemek için atılmış sanki. Kaynana dili, berber aynası, gülen bebek oyası, Medine çiçeği, kirpik oyası, baharlı biber, enginar çiçeği oyası… Günümüzde antika gibi bir değer taşıyan oya, el emeği göz nuru bir el sanatı. Hangi gözler, nasıl dizmiş o incecik sıraları? Akıl sır ermiyor o düğümlere… Pul, resim, mendil, tesbihin koleksiyoneri olur da bu kadar anlam içeren oyaların meraklısı olmaz mı? Elbette ki, içine oya sevdası düşmüş bir kadının oyalarla yolu kesişmiş en nihayetinde. Emine Semra Erkan tam 40 yıldan bu yana oya topluyor. Evinin içi kutu kutu oyalarla dolu. Tam 600 çeşit.
İstanbul doğumlu olan Emine Hanım, Alman Lisesi’nden mezun olduktan sonra hemen evlenince yüksek tahsil yapamamış. Ama 6 dil bilmenin avantajıyla pek çok işyerinde çalışmış. Rehberlik yapmış, büyükelçiliklerde çalışmış, gemilerde hostes olarak görev almış. Erkan’ı aslında eski reklamları hatırlayanlar belki tanıyabilir. Ünlü fotoğrafçı Sami Güner’e fotomodellik yapmış zamanında. Türk Ticaret Bankası’nın el ilanlarını süsleyen kadın resimleri ona ait. Emine Semra Erkan, rehberlik yaptığı yıllarda her gittiği yörede kadınların başlarındaki yemenilerin oyasına vurulmuş. Önceleri rengini, motiflerini beğendiği için, bazılarını da kıyafetlerine uygun olduğunu için almış. Erkan, koleksiyon yapmaya nasıl karar vermiş? Oyalardaki motiflerin çoğu doğadan alınmış. Çiçek, ağaç, yaprak, hayvan motifleri ve geometrik şekiller… Bir de güncel olayları ve ünlü isimleri hatırlatan isimler konmuş oyalara. Mesela Zeki Müren eli, Türkan Şoray kirpiği, subay düğmesi, Atatürk çiçeği, kaymakam gülü, paşa yıldızı gibi. Paranın, pulun, malzemenin olmadığı yokluk yıllarında ise kadınlar sapla samanla, papatyayla, çikolata kağıtları ile işlemişler oyalarını. Erkan, “Para, pul, malzeme yok ki, ne yapsın kadınlar? İnsan beyninin sonsuzluğunu gösteriyor tün bunlar. Bugün herkes tasarım okullarına gidip bir şeyler öğrenmeye çabalıyor. Bu kadınlara kim öğretmiş?” diyor.
Erkan, yırtık pırtık da olsa orijinal ve hikâyesi olan bir oyayı mutlaka alıyor. İstanbul dışına çıktığında sokaklarda yürürken gözü hep kadınların başlarındaki yemenilerde geziyor. Değişik bir oya görürse yoldan geçeni bile durduruyor. Elbette bu kadar oyanın saklanması en az yapılması kadar maharet gerektiriyor. Erkan, “Bazılarının içi parçalanmış oluyor. Eski yemeni ya da kreplerle tamir ediyorum onları. Bir oyayı aldığım zaman ilk önce rüzgârlı bir havada balkona seriyorum, çünkü rüzgâr bütün tozlarını yıkıyor. Ondan sonra içeride rutubeti gitmesi için bir süre bekletiyorum. Rutubet, tekstilin en büyük düşmanıdır. Nem oyayı mahveder. Daha sonra ütülüyorum. Gerekiyorsa kolalıyorum ama her oya kolalanmaz. Sonra yörelerine göre sınıflandırdığım karton kutulara yerleştiriyorum oyalarımı. Kutuları şişle delerek hava almalarını sağlıyorum. Dökülecek kadar ince olan yemenileri ayrıca başka yemenilere sararak kaldırıyorum.” diyor.
HANGİ OYA NE DİYOR?
Gelin adayı evlenmeden önce kaynanasına çayır çimen oyası yapıp yolluyor; bu, ‘aramız çayır çimen gibi huzurlu, ferah, çiçek gibi olsun’ anlamını taşıyor.
Hayatından hoşnut olmayan gelin kıllı kurt oyalı yemeni yapıp takıyor.
Gelinin kaynanasıyla arası iyi değilse mezar taşı oyası işliyor. Bu, ‘Aramızdaki soğukluk mezara dek sürecek’ manasını taşıyor.
Kocasıyla veya kaynanasıyla arası iyi olmayan gelinler ise biber oyası yapıyor. ‘Aramız biber kadar acı anlamına geliyor.
Özellikle Mudurnu yöresinde yapılan çınar yaprağı oyası, uzun ömür ve bilgelik temennisi için işleniyor.
Portakal çiçeği, olgunlaşmış meyvesi ile aynı zamanda ve dalda yer alan tek çiçek. Bu nedenle yapılan portakal çiçeği oyası doğumla ölümü, gençlikle olgunluğu, ümitle maziyi ifade ediyor.
Zilli maşa oyası anonim bir oya çeşidi. Halk arasında kavgacı, geçimsiz, eli maşalı insanları simgeliyor. Kötü ruhları kovaladığına inanılıyor. Zilli maşa aslında bir müzik enstrümanı. Dansözlerin zillerine benzetiliyor. Bir de karagöz oyununda, karagöz oynatıcısı hayalinin oyuna ara verdiği zaman çaldığı alete zilli maşa adı veriliyor.
Çarkıfelek oyasını, mutlu olamayıp eşinden ayrılan kadınlar işliyor.
Kütüle oyası Adana’da yapılan bir oya. Nikâhtan sonra gelin, eltisine kütüle oyası veriyor ki, aramız çiçek gibi olsun diye.
Umudun, aşkın ve bekaretin sembolü olan sümbül oyası Tokat’ta yapılıyor.
Kaynana dili oyası, acı ve çok konuşan kaynanaları ifade ediyor.
Çok şık olan oyaya saray süpürgesi denilmiş
Zaman Gazetesi Cumartesi eki (alıntı)

18 Haziran 2007 Pazartesi

13 Haziran 2007 Çarşamba

oğrenci calısmaları

































11 Haziran 2007 Pazartesi

8 Haziran 2007 Cuma

Etamin Seccadeler.





Etamin Seccadelere bayılırım. Çünkü yapılışları oldukça kolay.