5 Ekim 2007 Cuma

KİTAP VE COCUK




Çocuğum kitap okusun istiyorum
KADRİYE BAYRAKTARBirçok anne-baba, çocuk, köşe bucak demeden kaçarken ne yapsam ne etsem de şu çocuğa okuma alışkanlığı kazandırsam diye düşünür. Çözüm için öğretmenleriyle görüşürsünüz, doğum gününde kitap hediye edersiniz. Hatta “oku oğlum/kızım” diye ardından terlik bile fırlatırsınız. Bunların hepsi olurken hâlâ ben bu işin içinden nasıl çıkarım diye düşünmeye de devam edersiniz.
Ben de çocuğuna kitap okutma alışkanlığı kazandırmakta güçlük çeken bir anneyim. Bir gün ilkokula giden çocuğuma neden kitap okumuyorsun diye kızdığımda ilginç bir cevap aldım. “Sen okuyor musun sanki?..” Doğrusu bu cevap benim bütün dünyamı altüst etmeye yetmişti. Ne diyeceğimi bir anda şaşırmıştım. Gerçekten ben kitap okuyup okumamak konusunda ilk defa kendimi sorgulamıştım. Aynı zamanda bu soru bana pek çok sorunun giderilmesinde bir anahtar olmuştu.
O günden sonra önce oğlumu değil kendimi sorgulamaya başladım. Neden ben oğluma kitap oku derken, kendim kitap okumuyordum? Kitap okumak benim için ne ifade ediyordu? İşte bu iki sorunun cevabı bana kapalı kapıları açtı. Anladım ki kitaba bir bilgi aktaran araç olarak bakmışım yıllarca. Oysa çocuğumun kitapla bir dost, bir arkadaş olacağını düşünmemiştim bile. Dolayısıyla kitabın ne kadar değerli bir arkadaş olduğunu anlamadığım için anlatamamıştım. Bir aile büyükleri olarak evde devamlı olarak kitap okuma alışkanlığımız yoktu.
‘Zararın neresinden dönersen kârdır’ misali, önce oğlumun sevdiği kitaplar seçtim. Onları ben de okudum ve okuduğumuz kitapların kahramanları üzerinde konuşmaya başladık. Derken oğlum her kitap okuyuşunda bana anlattı. Anladım ki okuma bizim hayat tarzımız olursa çocuk da okurmuş. Bu ilk adımdan sonra kitap okumayı teşvik edici etkinliklere devam ettim. Çocuk kitap fuarlarına bile gidiyordum artık. Çocuklarımı alıp kitapçıları ve kitap fuarlarını dolaştım. Sevdiği kitapları alarak onlara hediye ettim. Bir de baktım ki haftada bir kitap okur oldu çocuklar.
Sevgili anneler! Problemlerin çözümü bazen elimizin altındadır da fark edemeyiz. Ne olursa olsun uygun şartlarda yaklaşılan her çocuk, kitap okumayı sever. Şu da bir gerçek ki çocuğa yapılan baskı, kitabı çocuğa sevdirmez, aksine nefret ettirir. Okumayı sevdiremiyorsak, hiç olmazsa okumadan nefret ettirmeyelim.

HAYATIN AVCISI OLMAK




Hayatın avcısı olmak
M. SAİD TÜRKOĞLU“Ne mutlu, ihtiyarlık günleri gelip çatmadan boynunu, hurmalıktan bir iple bağlamadan bu işi başarana. Yaşlılıkta toprak çoraklaşır, akar, dökülür... O çorak toprak asla güzel bitki bitirmez. Güç suyu, şehvet suyu kesilmiş, kendisine de faydası yok, başkalarına da. Yüz, buruşuklardan kertenkele sırtına dönmüş, söz söyleyemez, tad alamaz olmuş; dişler kesmez olmuş gitmiş. Gün akşam olmuş; leş gibi beden topallayıp kalmış; yol da uzun... İşyeri yıkılmış, iş güç yıkılıp yatmış. Kötü huyların kökleri sağlamlaşmış; onları sökecek güç kuvvet azalmış gitmiş.” (Hz. Mevlânâ-Mesnevi)
Günlerin toprağına serpilmiş, her zaman bizi bekleyen güzel tohumlar vardır.
Hayatın her kesitine sevgi, cömertlik, yardımseverlik, saygı, merhamet... gibi duyguları filizlendirecek olaylar, durumlar gizlenmiştir.
Yaşımız ne olursa olsun, günlerin şurasında burasında gizli ve bizi insan olmaya doğru taşıyan duygulardan heybemizi doldurmak önemli bir görevdir bizim için.
Her yıl sonbahar olur, olur da kimimizi, bir duvarı etkilediği kadar bile etkilemez, kimimizi şuur koru halinde harekete geçirir.
Her sonbahar bize soluşu, kuruyup dağılışı hatırlatıyor ki pörsüyüp yaşlanacağımız, güçten düşüp kuru yaprağa döneceğimiz gerçeği aklımızdan çıkmasın.
Her yıl, sonbahar, kış ardından bahar gelir ki; dünyada ömrümüzün kışında bitmez bir baharın geleceğini unutmayalım ve biz bu bahar uğruna çırpınıp durmaktan kopmayalım...
Bir olaydan merhameti, Bir olaydan yardım etmeyi, Bir olaydan acımayı öğreniriz. İnsan sadece okumakla değil, yaşamakla, görmekle de pişer, olgunlaşır...
Önemli olan, günler geçip gitmeden, yıllar bize ardımızdan acılı bakışlar fırlatmadan ömür ağacımızı meyvelerle donatmak!
İnsan, topraktan yeşertmeyi; sudan hayat sunmayı, güneşten kucaklamayı; kelebekten, çiçekten sevgi yaymayı, arıdan sanatlı iş yapmayı öğrenmeli ki; günleri, haftaları, ayları dolu dolu geçsin. Ve her şeyi zamanında yapmalı ki; aklı başına geldiğinde iş işten geçmiş olmasın!
Her şeyin bir zamanı var ve her şey basamak basamak elde edilir. Mevsiminde ekilmeyen tohum çürüyüp yok olmaktan kurtulamaz.
Babana, büyük babana bakmaz mısın?
Nasıl da sıkı sıkıya sarılmışlar ötelere azık biriktirmek gayretine. Ama çocukluk, gençlik yıllarını dolu dolu geçirememenin pişmanlığı var kalplerinde. Neden her şeyi yerli yerinde yapmadım?
Kuvvetim, coşkum yerindeyken neden “öteler yolculuğu”na daha çok azık biriktirmedim?
Neden sevabı kat kat fazla olan gençlik dönemi amellerimi sayfa sayfa biriktirmedim?..
İnsan, çocukluktan başlayarak bir avcı gibi dikkatli olmalı hayata karşı!
Yoksa hayat yanlış davranışlarımızın birikmesiyle kocaman bir kambur olur sırtımızda. İleriki yaşlarımızda başımıza bela kesilir