5 Ekim 2007 Cuma

KİTAP VE COCUK




Çocuğum kitap okusun istiyorum
KADRİYE BAYRAKTARBirçok anne-baba, çocuk, köşe bucak demeden kaçarken ne yapsam ne etsem de şu çocuğa okuma alışkanlığı kazandırsam diye düşünür. Çözüm için öğretmenleriyle görüşürsünüz, doğum gününde kitap hediye edersiniz. Hatta “oku oğlum/kızım” diye ardından terlik bile fırlatırsınız. Bunların hepsi olurken hâlâ ben bu işin içinden nasıl çıkarım diye düşünmeye de devam edersiniz.
Ben de çocuğuna kitap okutma alışkanlığı kazandırmakta güçlük çeken bir anneyim. Bir gün ilkokula giden çocuğuma neden kitap okumuyorsun diye kızdığımda ilginç bir cevap aldım. “Sen okuyor musun sanki?..” Doğrusu bu cevap benim bütün dünyamı altüst etmeye yetmişti. Ne diyeceğimi bir anda şaşırmıştım. Gerçekten ben kitap okuyup okumamak konusunda ilk defa kendimi sorgulamıştım. Aynı zamanda bu soru bana pek çok sorunun giderilmesinde bir anahtar olmuştu.
O günden sonra önce oğlumu değil kendimi sorgulamaya başladım. Neden ben oğluma kitap oku derken, kendim kitap okumuyordum? Kitap okumak benim için ne ifade ediyordu? İşte bu iki sorunun cevabı bana kapalı kapıları açtı. Anladım ki kitaba bir bilgi aktaran araç olarak bakmışım yıllarca. Oysa çocuğumun kitapla bir dost, bir arkadaş olacağını düşünmemiştim bile. Dolayısıyla kitabın ne kadar değerli bir arkadaş olduğunu anlamadığım için anlatamamıştım. Bir aile büyükleri olarak evde devamlı olarak kitap okuma alışkanlığımız yoktu.
‘Zararın neresinden dönersen kârdır’ misali, önce oğlumun sevdiği kitaplar seçtim. Onları ben de okudum ve okuduğumuz kitapların kahramanları üzerinde konuşmaya başladık. Derken oğlum her kitap okuyuşunda bana anlattı. Anladım ki okuma bizim hayat tarzımız olursa çocuk da okurmuş. Bu ilk adımdan sonra kitap okumayı teşvik edici etkinliklere devam ettim. Çocuk kitap fuarlarına bile gidiyordum artık. Çocuklarımı alıp kitapçıları ve kitap fuarlarını dolaştım. Sevdiği kitapları alarak onlara hediye ettim. Bir de baktım ki haftada bir kitap okur oldu çocuklar.
Sevgili anneler! Problemlerin çözümü bazen elimizin altındadır da fark edemeyiz. Ne olursa olsun uygun şartlarda yaklaşılan her çocuk, kitap okumayı sever. Şu da bir gerçek ki çocuğa yapılan baskı, kitabı çocuğa sevdirmez, aksine nefret ettirir. Okumayı sevdiremiyorsak, hiç olmazsa okumadan nefret ettirmeyelim.

HAYATIN AVCISI OLMAK




Hayatın avcısı olmak
M. SAİD TÜRKOĞLU“Ne mutlu, ihtiyarlık günleri gelip çatmadan boynunu, hurmalıktan bir iple bağlamadan bu işi başarana. Yaşlılıkta toprak çoraklaşır, akar, dökülür... O çorak toprak asla güzel bitki bitirmez. Güç suyu, şehvet suyu kesilmiş, kendisine de faydası yok, başkalarına da. Yüz, buruşuklardan kertenkele sırtına dönmüş, söz söyleyemez, tad alamaz olmuş; dişler kesmez olmuş gitmiş. Gün akşam olmuş; leş gibi beden topallayıp kalmış; yol da uzun... İşyeri yıkılmış, iş güç yıkılıp yatmış. Kötü huyların kökleri sağlamlaşmış; onları sökecek güç kuvvet azalmış gitmiş.” (Hz. Mevlânâ-Mesnevi)
Günlerin toprağına serpilmiş, her zaman bizi bekleyen güzel tohumlar vardır.
Hayatın her kesitine sevgi, cömertlik, yardımseverlik, saygı, merhamet... gibi duyguları filizlendirecek olaylar, durumlar gizlenmiştir.
Yaşımız ne olursa olsun, günlerin şurasında burasında gizli ve bizi insan olmaya doğru taşıyan duygulardan heybemizi doldurmak önemli bir görevdir bizim için.
Her yıl sonbahar olur, olur da kimimizi, bir duvarı etkilediği kadar bile etkilemez, kimimizi şuur koru halinde harekete geçirir.
Her sonbahar bize soluşu, kuruyup dağılışı hatırlatıyor ki pörsüyüp yaşlanacağımız, güçten düşüp kuru yaprağa döneceğimiz gerçeği aklımızdan çıkmasın.
Her yıl, sonbahar, kış ardından bahar gelir ki; dünyada ömrümüzün kışında bitmez bir baharın geleceğini unutmayalım ve biz bu bahar uğruna çırpınıp durmaktan kopmayalım...
Bir olaydan merhameti, Bir olaydan yardım etmeyi, Bir olaydan acımayı öğreniriz. İnsan sadece okumakla değil, yaşamakla, görmekle de pişer, olgunlaşır...
Önemli olan, günler geçip gitmeden, yıllar bize ardımızdan acılı bakışlar fırlatmadan ömür ağacımızı meyvelerle donatmak!
İnsan, topraktan yeşertmeyi; sudan hayat sunmayı, güneşten kucaklamayı; kelebekten, çiçekten sevgi yaymayı, arıdan sanatlı iş yapmayı öğrenmeli ki; günleri, haftaları, ayları dolu dolu geçsin. Ve her şeyi zamanında yapmalı ki; aklı başına geldiğinde iş işten geçmiş olmasın!
Her şeyin bir zamanı var ve her şey basamak basamak elde edilir. Mevsiminde ekilmeyen tohum çürüyüp yok olmaktan kurtulamaz.
Babana, büyük babana bakmaz mısın?
Nasıl da sıkı sıkıya sarılmışlar ötelere azık biriktirmek gayretine. Ama çocukluk, gençlik yıllarını dolu dolu geçirememenin pişmanlığı var kalplerinde. Neden her şeyi yerli yerinde yapmadım?
Kuvvetim, coşkum yerindeyken neden “öteler yolculuğu”na daha çok azık biriktirmedim?
Neden sevabı kat kat fazla olan gençlik dönemi amellerimi sayfa sayfa biriktirmedim?..
İnsan, çocukluktan başlayarak bir avcı gibi dikkatli olmalı hayata karşı!
Yoksa hayat yanlış davranışlarımızın birikmesiyle kocaman bir kambur olur sırtımızda. İleriki yaşlarımızda başımıza bela kesilir

9 Ağustos 2007 Perşembe

ÇEYİZİMİZE BUYRUN


Bu yorgan kapaklarını çok ilginç buluyorum. Benim anneannem zamanında yapılıyormuş.Hala yapılmakta.Daha çok kanaviçe ve dantel tercih ediliyor.Bu arada bu yorganların hepsinin kullanılacağı meçhul.Muhtemelen yatılı gelen misafirler de düşünülmüş.



Ben bu havluları kullanmaya kıyamam doğrusu.



Eltim doğum yaptığı için bloğuma bir haftadır uğrayamıyorum.Yorum bırakan arkadaşlara teşekkürler.Bu yaz baya çeyiz bakmaya gittim.Yapılan çeyizler birbirine benzese de insan gene de yeni gelinin çeyizini merak ediyor.Bizim buralarda gelin ertesi adeti var.O gün gelin tekrar gelinliğini giyiyor, akrabalar komşular davet ediliyor, gelenler serilmiş olan çeyizlere bakıyorlar.Bazı aileler mevlüt okutuyor bazılarında ise teyip eşliğinde gelin ve arkadaşları oynuyor.Hala çeyiz bakılması revaçta yani.Ben yurtdışına gelin gittiğim için annem emek emek yaptığı çeyizleri seremedi malesef. Ne zaman yeni gelinin evine gitsek 'hevesimi kursağımda bıraktın' der.İnşallah torununa nasip olur.Tabi ben Rumeysa'ya çeyiz yapabilirsem, ya da Rumeysa'nın zamanına çeyiz adeti kalırsa.Ama Allahtan kermesler ve çeyiz dükkanları imdadımıza yetişiyor.Benim gibi çalışan ve kızına çeyiz yapmaya üşenen anneler için birebir.

2 Ağustos 2007 Perşembe

çocuk eğitiminde temel kurallar




Çocuk eğitiminde temel kurallar
1. Çocuklarınızla duygu ve ihtiyaçları hakkında konuşun.
2. Çocuklarınızı, can kulağıyla dinleyin ve onlara değer verdiğinizi “beden dilinizle” hissettirin.
3. Çocuğunuzun duygu ve düşünceleri hakkında karşılıklı konuşun.
4. Çocuğunuzun yaşına ve gelişimine göre, uygun görev ve sorumluluklar verin.
5. Hangi yaşta olursa olsun, çocuğunuzla oynama ve onun heyecanına katılma fırsatını kaçırmayın.
6. Çocuğunuzun her yaşta anlattığını, sıkıntıdan patlasanız bile dinleyin.
7. Çocuğunuzun anlattıklarını dinlemiyorsanız, bir süre sonra onun da sizi dinlemediğini görürsünüz.
8. Çocuğunuzu dinlerken, mutlaka yüzüne bakın ve onunla “göz ilişkisi” içinde olun.

KANAVİÇEDEN VAZGEÇEMEYENLERE


Ortaokuldayken annemle birlikte işlediğim karyola takımı.Bu menekşeli örneği şu anda pike olarak kullanıyorum.Zorla işlemiştim ama şu anda severk kullanıyorum.


Eltimin çeyizinden fotoğrafladığım kanaviçeli ara.Çok da zarif durmuş.


Komşumuzun çeyizinden çektiğim yastık kılıfı.İnsan bunları kullanmaya kıyamaz doğrusu.Nitekim çoğu kanaviçeler doğum, sünnet gibi özel günlerde kullanılmak üzere sandık bekliyor.

31 Temmuz 2007 Salı

Dil seni gül bahçelerine de götürebilir; balçık deryalarına da sürükleyebilir


Kalp ve dil...

Ya iyilik, güzellik fidanlığı; ya kötülük, bozgunculuk bataklığı.
İnsan nasıl işletirse dil madenini, öyle süsler, donatır ömür ağacını.
Ve nasıl besleyip donatırsa öyle ürünlerle donatır kalp toprağını.
Dil ve kalp, ya kötülükler yuvası, kumkuması, ya iyilikler-güzellikler ovası.

Hani, Lokman Hekim, bir çırağıyla ava çıkmıştı, uzun yoldan evine döneceği sırada bir kabile reisi bu meşhur hekimi misafir etmek istedi.

Lokman Hekim, nasıl beden dilinden anlıyorsa öyle de gönül ve ruh dilinden anlıyordu. Kırmadı kabile reisini. O gece misafir kaldılar. En semiz koyunlardan biri kesildi. Yemek için harekete geçildi. O sırada Lokman Hekim, çırağını imtihan etmek istedi:

- Getir bakayım bana koyunun en temiz iki organını.

Çırak gitti koyunun kalbini ve dilini getirdi.

Lokman: “Aferin!” dedi, tam isabet. Bir canlının en temiz iki organı kalbi ve dilidir.”

Yediler, içtiler, şükrettiler. Sabah olduğunda da her misafirin yaptığı gibi, yola revan oldular.

Ne var ki yol kısa değil, Lokman aslında ava çıkmış gibi görünüyor; ama bu av sıradan bir yiyecek bulma avı değil. Hekimlik yolunda yeni bitkiler, ilaçlar bulma yolculuğu…

Akşama yakın bir saatte bir başka kabile reisi de Lokman Hekim’e misafir olması için ısrar etti.

İmkân varsa, davete icabet etmeli. Lokman Hekim de öyle yaptı. Yine akşam ve daha semiz bir koyun kesildi. Bu seferki imtihan daha zorluydu.

Lokman, çırağına: “Haydi şimdi de koyunun en pis iki organını getir bana.” dedi.

Çırak gitti, bir süre sonra yine kalp ve dille dönüp geldi.

Uzattı kalp ve dili Lokman Hekim’e. İşte efendim, dedi, bir canlının en pis iki organı.

Lokman: “Aferin dedi, sen sadece görünen, duyulan bilgilerle değil; aynı zamanda marifetle de donatmışsın kendini. Gerçekten de kalp ve dil, bir canlının hem en temiz, hem de en pis organlarıdır.”

Dil ve kalp dedikodu, fitne kaynağı haline gelmişse hem sahibini yer bitirir, hem de çevresinde tahribatlara yol açar. Kısacası, şer için işlese, kötülükler, tahribatlar kaynağı olur. Ama aynı organlar hayır için işlese, güzellikler, iyilikler merkezi olur.

***

Dilini bir binek bil.
Seni gül bahçelerine de götürebilir.
Balçık deryalarına da sürükleyebilir.
Kalbini kirli, paslı ya da parlak bir ayna bil.
Bütün güzelliklere karşı kör de kalabilir
Güneşle parlayan, güneşi yansıtan bir talihe sahip de olabilir.

Bir öğrencisi öğretmeniyle ilgili aslı olmayan bir dedikodu çıkarır,
dedikodu kulaktan kulağa yayılır.
Daha sonra öğretmen öğrencisine bu dedikodunun kaynağının yanlış olduğunu ispatlar.

Öğrenci hatasını anlar, çok üzülür ve
“Hocam bu hatamı nasıl giderebilirim?” diye sorar.
Öğretmen, kuştüyü bir yastık alıp kasabanın yanındaki tepeye geldiğinde ;
öğretmen ondan yastığı bıçakla kesip kuş tüylerini ortaya çıkarmasını söyler.
Öğrenci yastığı keser, kuş tüyleri kısa sürede ovanın her tarafına yayılır.
Öğretmen öğrencisine
“Şimdi senden bu tüyleri toplayıp tekrar yastığın içine koymanı rica ediyorum.
Eğer bunu yaparsan hakkımda çıkardığın dedikoduyu da telafi edebilirsin” der

YATAK ODASI TAKIMI




Bugünlerde gözüm yeni evlenenlerin çeyizlerinde.İnsan kendisi beceremeyince etrafındakilere göz dikiyor:) Arnavutluk'a dönünce nasıl olsa fotoğrafını çekeceğim el işi ya da dantel bulamayacağım. Çünkü el işi en çok galiba bizim ülkemizde ilgi çekiyor.Kırımlı bir arkadaşım ülkesinde bu tür adetlerin olmadığını söyledi.Dağistanlı bir arkadaş ülkesi soğuk olmasına rağmen, orada örgü kazak, ceket örülmediğini söyledi.Kendisi Türkiye'den oyalı yazma, örgü ceket vs. hediye olarak götürdüğü zaman , herkesin toplanıp şaşkınlıkla getirdiklerini izlediğini, bunları nasıl yapıyorlar diye hayret ettiğini söyledi.Velhasılı el işlkerimizle ne kadar övünsek azdır. Bu yatak odası takımlarını da mahallemize Ankara'dan gelin gelen Serap'ın çeyizinden çektim.Böylece ceyizleri internet ortamında tescillenmiş oldu.


22 Temmuz 2007 Pazar

BİZ DE BU KAMPANYAYA SAHİP ÇIKALIM


Küresel ısınma bugünlerde en çok konuştuğumuz konulardan biri. Kuraklık, su kaynaklarının azalması, ekolojik dengenin bozulması en önemli sonuçlarından bir tanesi.Ben kendimizden çok çocuklarımız için üzülüyorum. Çok zor bir dönemde dünyaya geldiler. Ne yazık ki bizim yaptığımız hataların bedelini ödeyecekler. Artık bulaşık yıkarken, duş alırken vs. suyu daha dikkatli kullanmaya dikkat ediyorum.Dikkatsizce su harcadığımda vicdan azabı duyuyorum. Tema Vakfının başlattığı suyunu boşa harcama kampanyası gerçekten çok anlamlı.Biz de bu kampanyaya elimizden geldiğince destek vermeliyiz. http://www.tema.org/ daha fazla bilgi edinebilirsiniz.

Evde suyumuzu kurtarmanın 10 basit yolu

1. Musluğu Açık Bırakmayın. Her gün sebzelerimizi elde yıkamak yerine, su dolu bir kapta yıkarsanız, çok daha az su tüketirsiniz. 4 kişilik bir aile bu yöntemle yılda ortalama 18 ton su kurtarabilir.

2. Bulaşıklarınızı Elde Değil Makinede Yıkayın. 4 kişilik bir ailenin günlük bulaşığını elde yıkarsanız, ortalama 84 - 126 litre su harcarsınız. Oysa bulaşık makinesi aynı bulaşığı sadece 12 litre su ile yıkar. Bu da bir yılda ortalama 26 - 40 ton suyu kurtarmanız demektir.

3. Diş Fırçalarken, Tıraş Olurken Suyu Kapatın.Diş fırçalarken ya da tıraş olurken, kullanmadığımız halde açık bıraktığımız su gideri, yılda kişi başı ortalama 12 tondur. 4 kişilik bir ailede bu rakam ortalama 48 tondur.

4. Daha Kısa Duş Alın. 5 dakikalık bir duş sırasında ortalama 60 lt su harcarsınız. 4 kişilik bir ailenin her bir ferdi duş süresini 1 dakika azaltırsa yaklaşık 18 ton su kurtarırsınız.

5. Gereksiz Yere Sifon Çekmeyin.Tuvaleti çöp olarak kullanmayın. Dört kişilik bir ailenin her bir ferdi, günde bir kez sifonu amacı dışında çekerse yılda 16 ton su harcamış olur.

6. Sifona Plastik Bir Şişe Yerleştirin.1,5 litrelik bir pet şişeyi su ile doldurarak sifonunuzun içine yerleştirin. Sadece bu basit bir önlemle bile yılda 2 ton su kurtarabilirsiniz.

7. Duş Başlığınız Değiştirin. Yeni çıkan suyu daha iyi bir şekilde püskürten ekonomik duş başlıklarından alın. Böylece suyu daha az açarak daha tazyikli bir duş alabilirsiniz.

8.Muslukları Tamir Ettirin.Evdeki tüm muslukları su kaçırmadığından emin olum. Gerekirse tamir edin. Her saniye bir damla damlayan musluk yılda 1 ton su harcar.

9.Su Kaçaklarını Engelleyin. Evinizdeki ya da apartmanınızdaki su borularını yenileriyle değiştirin ya da tamir ettirin. Eski tip borular tonlarca su harcar.

10. Çamaşır Makinesini Ekonomik Kullanın.Bir çamaşır makinesi tek bir çalıştırmada 176 litre su harcar. Makinenizi haftada bir kez bile az kursanız, yılda 9 ton suyu kurtarırsınız.

19 Temmuz 2007 Perşembe



KANDİLİNİZ KUTLU OLSUN

SİYAH BALON



Küçük zenci bir çocuk, şehrin lunaparkında dolaşırken bir satıcının elindeki balonları seyre dalmıştı. Her renkten ve her biçimden balonlar ışıl ışıl parlıyorlardı. Derken, birdenbire kırmızı bir balon kazara bağlandığı yerden kurtularak havada uçtu, uçtu, uçtu ve nihayet aşağıdan seçilemeyecek kadar yükseldikten sonra gözden kayboldu. Bu manzarayı seyretmek için öyle bir insan kalabalığı toplanmıştı ki, satıcı, bir tane daha bırakmanın iyi bir reklam olacağını düşünerek havaya parlak sarı renkte bir balon daha bıraktı. Arkasından bir tane de beyazını çözdü. Küçük zenci, olduğu yerden bir hayranlık içerisinde ardı ardına uçan rengarenk balonları seyrettikten sonra: “Baloncu amca” dedi. “Acaba bir de siyah renkte balon bıraksanız, ötekiler kadar yükselir mi?” Baloncu adam, anlayışlı bir bakışla çocuğa tebessüm ederek, siyah renkli bir balonu çözdü. Parmaklarını gevşetip onu da boşluğa bırakırken: “Yavrum!” dedi. “Bizi yükselten dışımızdaki renk değil, içimizdeki cevherdir.” (Lyle D. Flynn’den Sevgi Öyküleri, Zafer Yayınları)
Sayı:
86
Bölüm:
Kıssadan Hisse

17 Temmuz 2007 Salı

PİKE TAKIMI VE YASTIKLARI


Pike takımında kaneviçe çok hoş duruyor doğrusu. Hele renklerin uyumu şahane.Televizyonda izlediğim bir programda , el işlerini biriktiren bir koleksiyoncu şöyle ilginç bir olay anlatmıştı: Dünyaca ünlü ressam Picasso'nun sergisine bir kaç Türk ziyarete gider.Hayran hayran resimleri incelemeye başlarlar.Bu durumu farkeden Picasso "Siz nerelisiniz ' diye sorar.Onlar da Türküz deyince ' Siz benim resimlerinizi seyredeceğinize, ninelerinizin çeyiz sandıklarına baksanıza.Asıl sanat orda ' diye onları azarlar.Eminim bu sandıklarda kastettiği el işleri kaneviçeler, yemeni oayaları olmalı. Meşhur bir sanatçı tarafından bu övgüye mazhar olmak çok gurur verici.El işlerini gereksiz görenlere duyurulur.

PASPASLAR









a
Bizim evin hemen hemen tüm kapı eşiklerinin önünde paspas vardır.Annem halılar kirlenmesin diye seriyormuş.Teyzemin evinde de aynı manzara.Bunlar annemin ve teyzemin ördüğü paspaslardan bir kaçı.


FİSKOS MASASI 2







Eltimin çeyizinden fotoğrafladığım çok güzel bir fiskos masası. Bu örtüyü anneannesi örmüş. Elleri dert görmesin.







ARA DANTELLERİ VE YASTIKLARI

( ÇİÇEKLİ ARA TAKIMI)
( ŞEYTAN ÖRNEĞİ)




Bu örnekleri eşimin amcasının kızının çeyizinden fotoğrafladım.İnsan bu güzel dantelleri kullanmaya kıyamaz doğrusu.Nitekim Zuhal de sadece özel günlerde kullanıyormuş.Çocuk doğumlarında, sünnette vs.Ben çiçekliyi çok beğendim.Diğerine neden şeytan örneği demişler acaba? Herhalde karışık bir örnek olmalı.Kötülüğün temsilcisi Şeytanla ve zerafetin göstergesi danteller hiç de uyuşmuyor doğrusu.


16 Temmuz 2007 Pazartesi

GÖZLER KARAKTERİNİZİN AYNASI MI?



Mavi gözlüler: Durağan olmayı sevmeyen, enerji dolu, karar verme yeteneğine sahip, pozitif, eli açık kişiler. En büyük kusurları gerçeği görmekte zorlanıp hayalperest oluşları. Mavi gözlüler ekseri çevreleri tarafından çok sevilir. Zaten onlar da çevrelerinin sevgisine ve takdirine çok bel bağlarlar. Vazifelerine pek düşkün değildirler.
Yeşil gözlüler : Sevdiklerini kırmayan bir yapıya sahip olan yeşil gözlüler, çok sinirli olmalarına karşın, bastırabilmeyi başaran ve kırıcı olmamaya özen gösteren kişiler. Duygularını, kontrol altına almayı başarabiliyorlar. Yeşil göz iyi bir karar verme ve kuvvetli kabiliyet göstergesidir. Yeşil gözlüler biraz kinci ve son derece kıskanç olurlar..
Ela gözlüler : Ela gözlü insanların, sezgileri son derece kuvvetli. Yumuşak başlı ve anlayışlı olan ela gözlüler, gururlarına aşırı düşkünler ve gururları incindiğinde ne olursa olsun asla affetmiyorlar.
Siyah gözlüler : Olaylar karşısında çabuk heyecanlanan siyah gözlü insanlar duygusal yapılarıyla bu olumsuzluğu her zaman yaşıyorlar. Hem sevgisi hem de kindarlığı çok fazla olan siyah gözlüler, hassas bir kalbe sahipler. Siyah gözler büyük ihtiras, ateş ve coşkunluklara alamettir. Ama siyah gözlü kimseler çok zaman kurnaz olurlar.
Kahverengi gözlüler: Her ortamda özel hayatlarına ait detayları anlatmaktan çekinmeyen kahverengi gözlüler, art niyetsiz insanlar. En büyük olumsuz yanları dünyaya kapalı gözle bakmaları. Çoğu kez hayal kırıklığı yaşayabiliyorlar . Kahverengi gözler diğerlerini düşünen, uysal ve uyumlu ruhların aynasıdır. Ama kahverengi gözlüler bazen sadakatsiz olurlar ve işler istedikleri gibi gitmeyince sinirlenirler.
Kurşuniye bakan mavi gözler : Şairane tabiatların, romantik huyların göstergesidir. Kurşunimsi mavi gözlüler pratik işlerde başarılı olamazlar. Daha hayalci, dalgın bir hayat sürerler.

15 Temmuz 2007 Pazar

DOSTLUKLAR İÇİN 26 CÜMLE


Yüz yüze dostluklar vardır.
Güneşle ayçiçeğinin dostluğu , böyle bir dostluktur mesela.Ayçiçeği sabahtan akşama kadar hiç ayıramaz gözünü güneşten.
Uzak dostluklar vardır.
Denizlerin ortasındaki bir adayla , dağların arasındaki bir göl, birbirlerinin uzak dostudurlar.Dostluklarını gündüz kuşlarla , gece yıldızlarla iletirler birbirlerine.
Sessiz dostluklar vardır.
Dilsiz bir adamın elleriyle, dilsiz başka bir adamın elleri arasında sessiz bir dostluk oluşur.Her şeyden konuşur sessizce bu eller.
Zorunlu dostluklar vardır.
Pazarla pazartesinin dostluğu gibi. Pazar ağır bir gündür, pazartesi hızlı bir gün.Ayak uyduramazlar birbirlerine.Ama dost olmak, yan yana durmak zorundadırlar.
Uzun dostluklar vardır.
İkindi güneşinin altında uzayan gölgeler birbirlerine kavuşurlar ve uzun boylu bir dostluk oluşur aralarında.
Günün birinde ölen dostluklar vardır.
Kanuni Süleyman’la İbrahim Paşa’nın yıllar süren dostluğu, bir gün bıçakla kesilir gibi kesilivermiştir ortadan.Hatta sonra Kanuni ölmesini ister İbrahim Paşa’nın.Ve hatta yerine getirilir bu isteği Kanuni Süleyman’ın.
Vakitsiz dostluklar vardır.
Bir peçete,bir kağıt mendil vakitsizce dostu oluverir gözlerinizin….
Zaten varsa dostluklar vardır sadece.
Ekmek gibi, su gibi tanıdık geliyorsa size biri; o sizin dostunuzdur.
Bakımsız dostluklar vardır bir de.
Ama n’olur olmasın bakımsız dostluklar.

14 Temmuz 2007 Cumartesi

ÇOCUKLARINIZLA ARANIZA KÖPRÜLER KURUN,DUVARLAR ÖRMEYİN


İnsan çocuk sahibi olunca, gözü hemen çocuk kitaplarına takılıyor.Bize emanet olarak verilen çocuklarımızı en güzel şekilde yetiştirmek de bir anne babanın en büyük görevi.Babam bazen bana internet annesi, kitap annesi diye hitap eder. Kitaplarla olmaz, çocuk yetiştirmek tecrübe ister diye nasihat eder.Bir yere kadar haklı.Çünkü her çocuk farklı bir fıtrat, farklı bir karakter.Ama gene de çocuk yetiştirme konusunda bize klavuzluk eden kitaplardan fikir edinmenin, faydalı olacağını düşünüyorum.Şu ana kadar çocuk psikoloğu Ali Çankırılı’nın kitaplarını okudum.Şimdi de Canten Kaya’nın Anne babaya Öneriler kitabına başladım.Biz anne baba olarak çocuklarımız uslu, ahlaklı olsun,derslerini düzenli çalışsın,üstünü kirletmesin, zamanında yatsın….kısacası mükemmel olsun isteriz.Kitapta bu sefer çocukların anne babalarından beklentileri sorulmuş.

İlköğretim ikinci kademe öğrencilerine yapılan anketten çıkan sonuçlar gerçekten ilginç.


Soru: ‘ Nasıl bir anne baba istersiniz?

* İyi yanlarımız açığa çıkarsınlar.

* Hatalarımızı anlayışla karşılasınlar.

‘ Benim yaptığım hatayı 2 gün konuşurlar, yüzüme vururlar, başkalarına söylerler,ama kendileri yaparsa orda biter.’

‘ Bir yumurta kırarsın olay olur, annem her zaman kırar bir şey olmaz.’

* Hep onlar haklı çıkmasınlar.

* Bir şey yaparken bizim istek ve beklentilerimizi de dikkate alsınlar.

Onlar isteyince zorla gezmeye götürülürüz, biz isteyince evde oturacakları tutar.

* Kötü not aldığımızda bizi azarlayacaklarına desteklesinler. İyi not alınca da taktir etsinler.

İyi not alınca beni kimse paylaşamıyor, kötü not alınca ortada kalıyorum.

* Bizi tehdit ederek strese sokmasınlar.

* Bize davranışlarıyla örnek olsunlar.

Babam bana çok tv izliyorsun diyor, ama kendi benden çok izliyor.

* Misafirlerin yanında bize yağ çekmesinler.

* Kıyaslama yapmasınlar.

* Bizim büyüsek de hala oyuna ihtiyaç duyan çocuklar olduğumuzu fark etsinler.

Hep ders çalış diyorlar, oğlum git oyun oyna dediklerini duymak şimdiye kadar nasip olmadı.

* Kendi zamanlarıyla bizim zamanlarımızı karşılaştırmasınlar.

* Emir yerine rica etsinler.

* Bizimle ilgili kararları bıraksınlar biz verelim.

* Moralleri bozulduğunda acısını bizden çıkarmasınlar.

* Bizden dört dörtlük olmamızı istemesinler, çünkü kendileri de değiller.

* Bıraksınlar kendi mesleğimizi kendimiz seçelim.

* Sevdiğimiz filmleri izlerken başka programlar açmasınlar.

13 Temmuz 2007 Cuma

BUNLAR DA BENDEN






Bunlar bu yaz örebildiğim mutfak havluları.Hediye etmek için dört tane örmeye niyetlenmiştim.Ama kızım kendisi dışında başka bir şeyle ilgilenmemi istemediği için, iki tanesini bitirebildim. Küçük çocuğu olanın zaten el işi yapması bile mucize. Bizim bıdık ne zaman el işi yapmaya çalışssam, ya el işimi ya iplerimi kaçırır sonra da benle ilgilen diye bağırmaya başlar.En iyisi ilk önce çocuklarımıza zaman ayırmak, onların en güzel zamanlarını kaçırmamak.

NAKIŞLI MUTFAK TAKIMI







Makina nakışıyla karşılaştırıldığında, el nakışı hemen kendini belli ediyor. El nakışı daha zarif duruyor bence.Bu mutfak takımını eşimin amcasının kızı nakış kursunda işlemiş.




KIRMIZI BEYAZLI BEBEK YELEĞİ



Bu yeleği teyzem torununa örmüş.Ama kızı daha 13 yaşında:) Şimdiden torununa yatırım yapıyor. Bizim buralarda 'insanın çocuklar sermayesi, torunlar karı' derler. Malum kar daha tatlıdır.Torunlar da evlatlardan daha tatlı oluyor bu durumda. Torunlarına Türk bayrağının rengini taşıyan yelek örmek isteyenlere itaf olunur.

ARA DANTELLERİ



Şu günlerde modası geçmiş gözükse de, ara dantelleri çeyiz içerisindeki önemini korumakta.Modern yatak örtülerini tercih edenler için çoktan demode olmuş durumda.Annem karyola kapakları için ara örerken, ben bunları kullanmam boşuna örüyorsun diye ona çok kızıyordum.Dediğim gibi de oldu.Ama nostaljiyi tercih edenler için çok güzel örnekler.

12 Temmuz 2007 Perşembe

GÜL

Güzelliğiyle tüm dünyayı kendine hayran bırakan gül; türleri, tedavi edici özelliği ve damak tadımıza hitap etmesinin yanı sıra yansıttığı duygularla da şiirlerde dile gelir.
Güle ait ilk bulgular , Irak’ta Sümerler’e ait yazılarda kayıtlara geçer. Modern güllerin değişik renkte ve şekilde üretimi ise 1867 yılında ‘hibridleme’ denilen yöntemle yapılır.tarihsel süreçte botanikçiler tarafından 200 gül çeşidi sınıflandırması yapılır.

GÜLÜN ANLATMAK İSTEDİĞİ

Sembolizmde gülün tarihi çok eskilere dayansa da en bilineni aşkın ve güzelliğin simgesi olması.

- Antik Yunan ve Roma’da gül Afrodit ve Venüs’ü tanımlamakta kullanılırken, Roma’da bir odanın kapısının önüne bırakılan gül ile o odada gizli şeylerin konuşulduğu mesajı verilir.

-İngilizce’de sır tutmak anlamına gelen ‘under the rose’ deyimi , Roma döneminden kalma bu geleneğin bir yansımasıdır.

- İnceliği, güzelliği, hoş kokusu ve renkleriyle ayrı anlamalar taşıyan gül, sunumu sırasında da farklı anlamlar kazanır. Dikenler temizlenip, yapraklarıyla birlikte bir gül goncası ‘artık korkmuyorum ’ anlamına gelir.

-Yaprakları da temizlenen gül ‘ umut edecek veye korkacak bir şey yok’ demek ister.

- Verilen güle dudaklarla dokunmak ‘evet’, verilen gülün taç yapraklarını kopartıp atmak ise ‘hayır’ anlamını taşır.

-Edebiyatımız da da gül bülbülün sevgilisini ve Peygamber Efendimiz(sav)’i temsil etmektedir.

RENGİNE GÖRE GÜLÜN ANLAMI

Kırmızı: aşk, tutku

Beyaz: saflık, saygı, barış

Sarı: ayrılık, kıskançlık

Açık pembe: sempati

Eflatun: ilk görüşte aşk, sihir

Koyu pembe: Minnet, takdir

Turuncu: cazibe istek